Gönül Gözü
Tarih: 9 - 21 Kasım 2020
Yer: Rüstem Kitabevi, Lefkoşa
Küratör: Zehra Şonya
Sanatçı : Günay Güzelgün
Sergi Metni
İkinci sergide ağırlıklı olarak Günay Güzelgün’ün pastel ve suluboya çalışmaları yer alıyor. Bu çalışmalar da ilk sergi gibi çoğunlukla sanatçının günlüğünden, kendi için boyadığı, renklerle denemeler yaptığı, araştırdığı ve kendini özgür bıraktığı serbest çalışmalardan oluşuyor. Bu da çalışmaların bir kısmındaki bitmemişlik halini ve bazı eserlerinde aşırı yüklenme halini gündeme getiriyor. Şüphesiz bir ressam için renkler oldukça önemlidir. Renkler düşüncenin tamamlayıcısı oldukları gibi çoğu zaman da duyguların ifadesi bağlamında önem taşırlar. İlk dönem eserlerinde pastel ve koyu tonları tercih eden sanatçının sonraları canlı renkleri tercih ettiği ve bu konuda kendine ait bir dil oluşturduğu söylenebilir. Sıklıkla kullandığı kırmızı, mavi, sarı ve turuncu renkler eserlerinde belirgin konumda. Sarı renge olan tutkusu ve onu farklı duygu yoğunluğuna ve anlamlara doğru evrimleştirmesi ise, sarı rengi ayrıcalıklı bir yapıya büründürüyor. Resimlerinde Güzelgün’ün rengi baskın ve çığırtkan bir şekilde kullandığı ve bu nedenle renkçi bir anlayışa sahip olduğu söylenebilir. Önceleri canlı renkleri bloklar halinde düz yüzeylere uygulayan sanatçı daha ileriki dönemlerde hızlı ve kopuk fırça vuruşlarıyla, lekeler ve noktalarla izlenimci bir tarza, fakat renklerle yarattığı duygu yoğunluğu nedeni ile de dışavurumcu bir etkiye doğru ilerliyor. Desenlerinde insan merkezli çalışmaların ağırlıkta olmasına karşın renkli çalışmalarında bu odağın çevre ve doğaya yöneldiği gözlemleniyor. İnsan merkezli bir anlayıştan sıyrılan sanatçı, gündelik yaşamın ve doğanın içinde yer alan insanı ve bunlara eşlik eden hayvanları konu edinerek çevreyle, hayatla ve evrenle bir hesaplaşmaya girişiyor. Onun çalışmalarında insan, ayrıcalıklı bir yapıya ve öneme sahip değildir. Doğa içinde yer alır ve diğer varlıklar gibi onun bir parçasıdır. İnsan onun eserlerinde doğa ve çevre ile anlam kazanır ve hayat bulur. Günay Güzelgün hiçbir zaman betimlemeci ve tasvir edici bir anlayış benimsememiştir. Başka bir deyişle görünen gerçeklik onun ilgi alanına hiç girmemiştir. O daha çok duygularla, anlık durumlarla, olaylarla ve hislerle ilgilenmiştir. İnsanın öne çıktığı eserlerinde dahi bu durum kendini ele verir. Neredeyse karikatürize edilmiş insan figürlerinin karakter kazanması betimlenen yüzlerden değil, beden dilinden ve renkle uygulanan alanlardan, yaratılan desenlerden ve motiflerden gelir. Rengin yanısıra perspektif ve kompozisyon kurma biçiminde de sanatçının kendi gerçekliğini aradığını, başka bir deyişle içten bakmayı denediğini, gözüyle değil de gönlüyle baktığını ve onu yaratmaya giriştiğini görmekteyiz. Özellikle doğayı ele aldığı eserlerinde Rönesans ile resim tarihine yerleşen insanın merkeze alınması, buna bağlı olarak göze ve optik gerçekliğe göre uzamın yerleştirilmesi, perspektif ve nesnelerin bu anlayışa göre konumlanması, üç boyutlu algılanması, ışık gölge anlayışı vb. özellikler gözükmez. İlk dönem eserlerinde de görebileceğimiz gibi daha çok minyatür anlayışında görülen düzenlemeler, üst üste yığma, yukarıdan bakılıyormuş gibi gösterme, nesnelerin gerçek ebatlarına göre değil de önem durumuna göre büyük veya küçük kullanılması, nesnelerin ışık kullanılarak değil de renkle kimlik kazanması, farklı açılardan ele alınması, farklı gerçekliklerin aynı düzlemde oluşturulması vb. özellikleri daha çok kullandığı görülür. 2000’li yıllarda yaptığı çalışmalarda kompozisyonunu oldukça ilginç kılan bir merkez çevresinde gelişen helozonik yapılar ve bu yapılara yerleşen evler, hayvanlar, dağlar ve tepeler ve de canlı renklerin benzer etkiyle uçuşması Günay’ı görülen ve bilinen gerçeklikten uzaklaştırarak kendi kılan özellikleri oluşturmasını sağlıyor. Bu nedenlerle Günay’ın resimleri zorlamasız ve yapmacıksız bir iç yapıdan, çocuksu ve saf bir dünyadan ve de her an patlamaya hazır olan bir duygu yoğunluğu ve enerji halinden çıkarak karşımızda beliriyor. Eserleri kendini tam olarak ele vermese de bakan gözün hissedeceği bu özellikler, Günay’ın renkli dünyasında bir yer bulmamıza ve çoğu zaman gülümsememize neden oluyor. Diyebiliriz ki yaşamın kendisi Günay’ın renkli dünyasında gönül gözü ile yeniden yaratılıyor ve dikkatimize sunuluyor. Bakan ve görmesini bilen gönüller için.
Zehra Şonya
DAÜ Sanat Koordinatörü ve küratörü